Kutsal Hediye
Küçücük bir çocuktu. Ağlamayı pek severdi. Kıvırcıklığını abartmış gür sarı saçları vardı. Yeni doğduğunda annesi “pek de çirkin” demişti ama çocukluk döneminde sevimli bir yüzü olmuştu.
Kalabalık, ama çok kalabalık bir ailenin o da üyesi olmuştu. O kalabalıkta o da var gücüyle büyümeye başlamıştı. Nihayet küçücük bir çocuktu.
Her an geveze ve mızmızdı. Bazen yeni tanıdığı insanlarla bile kendince “koyu” sayılabilecek sohbetlere girerdi. Ama çoğunlukla büyüklerden, yabancılardan hatta telefondaki yabancı seslerden bile korkardı.
Küçücük bir çocuktu. Akranlarından, kendisinin farkında olamadığı bir çok farklı yanı vardı. Çok düşünürdü. İçinde ümitler ve korkular beslerdi. Amacı bunları saklamak değildi ama hiçbirini de kimseciklere söyleyemezdi. Bazısına ağlardı, bazısına öfkelenirdi. Onları da pek paylaşmazdı.
Büyükleri farkında değildi, ama onların kendi aralarında konuştuğu bir çok konuyu bilirdi. Küçücük bir çocuktu ama bir çok şeye “yaşı tutuyor”du. Bunu da bilen yoktu.
Annesinin onun hakkında her “diğerlerine benzemiyor, çok zeki” deyişinde, kendindeki zekilik belirtisi arardı arardı bulamazdı. Halbuki bir çok arkadaşına göre pek beceriksizdi.
Taa o günlerden belliydi; morali bozulsa iştahı kaçacak ve sonunda ölüm de olsa bir lokmacık bile yiyemeyecekti. İştahla oturduğu masadan çok defa “yalancı tokluk” hissiyle kalkmıştı. Aniden gelen bu tokluk hissinin, o anda odada konuşulan meseleden geldiğini farkederdi. Yaşı beş olacak kadar küçüktü ve kulağı büyüklerin konuştuğunda olurdu.
Merak ettiği çok şey vardı… “Ne çok soru soruyorsun, biraz da sus” diyenlere şaşardı. Bir türlü aklındaki soruları bitiremezdi. Küçücüktü ve onun sorularını kimse önemsemezdi.
Bazen kendini çok yalnız hissederdi. Kimseye söyleyemediği dertleri olurdu. Ama o küçücüktü… Ne derdi olabilirdi ki?(!)
Böyle köhne bir kalabalıkta büyürken, kendine kurduğu bir dünyası vardı. “Kendine dünya kurma”yı bilerek yapmamıştı. Bu, belki de ona kutsal bir hediyeydi…
Cemile Melek Şirin
01.08.2008-Cuma