Pepe Cello, esas adı Celal AKKAYA. Ağrılı kekeme bir çocuk. Daha önce bahsetmiştim, gariban biçare birisi. İki yıl sonra Bakırköy semtinde tombalacılık hususunda tartıştığı birisi tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünü duyduğum o yiğit insan. Kimyacının kırk dereden kırk bin su getirmesine rağmen, aşırı solcularında Allah’a inandığında ısrar eden garip, “Sizin Allah’ınız bahçede, bahçede” hırıltısını duyunca çileden çıkıyor. O hengamede, Kimyacı’ya “A a abe. Ha ha haklıymışsın. Bunlar gerçekten Allah’sızlar” diye bağırıyor. Bir musibet bin nasihatten iyidir derler. Pepe Cello bir elinde büyük karavana kazanının kapağını kalkan yapmış, gelen cisimleri karşılıyor. Kazan kapağına çarpan cisimler tang tung diye sesler çıkarıyor. Güler misin ağlar mısın? diğer eliyle mermer parçalarını bugüne kadar görmediğim bir usulle, elini bel seviyesinde tutarak bir iki sallayıp birden sertçe fırlatıyor. Her fırlatışta, “Allah’sızlar” diye bağırıyor. İnanın o akşam atılan cisimlerde Pepe Cello’nun isabet miktarı belki de herkesin isabet ettirdiği atıştan fazlaydı. Taşı atmasıyla revirden “Ahhh” diye çığlık sesinin gelişi isabetin göstergesi oluyor.
Kimyacı revirin üst katında bir mahkumun elindeki sopayla karidordaki floresanları peş peşe patlattığını görüyor ve son floresan henüz patlatılmamışken bir kişinin elinde silah olduğunu ve kalabalığa doğru namlusunu çevirdiğini fark ediyor. “Dikkat edin arkadaşlar silah” diye bağırırken ateş edilmeye başlanıyor. Kimyacı’nın gördüğü silah tek değildir. Revirin ikinci katında altı namlu birden toru topu 200 metre karelik bir alanda bulunan 41 kişinin üzerine kurşun yağdırmaya başlıyor…
Aman ya Rabbim, bu nasıl bir şeydi. Dört duvar arasında, elin kolu bağlı, 41 insanın üzerine 5-6 silahtan durmadan kurşun yağdırılıyor. Merminin bolluğu, bu kadar silahın cezaevi içinde bir siyasi grupta olması aklın hafsalanın alabileceği bir şey değil. Amerikan uşağı F 101 mensuplarında ise boş bir mermi kovanı dahi yok. Daha önce de belirttiğim gibi Amerika’nın bize gönderdiği silah yüklü gemi herhalde Pasifik’te fırtınaya yakalanmıştı.
Bu arada bir şeye değinmeden geçemeyeceğim. O dönemler gençlik birbirini Amerikan, Rus ve Çin uşağı olarak suçlar dururdu. Ülkücü kesim sokaklarda ve meydanlarda “Kahrolsun Amerika, Rusya ve Çin. Her şey Türklük için” sloganını var gücüyle bağırırken, hiçbir aşırı sol gruptan Rusya ve Çin’in aleyhinde en ufak bir laf işitilmemiştir. Aslında gençliğin birbirini kırmasında birinci etken her zaman Amerika olmuştur. Kim ne derse desin olayları genellikle Amerika istediği gibi maniple etmiştir. Yaşadığım olaylar ve okuduğum kitaplar ben de bu kanaati oluşturmuştur.