Güneş batmak üzereydi. Herkes tüpler patlayacak diye havalandırmaya çıkmışlardı. Tüplerin yanışı gözü dönmüş yüzlerce insanın F101 Koğuşu’na girişini engelliyordu. Koğuşu havaya uçurmak için atılan tüpler şimdi bizlerin can güvenliğini sağlar olmuştu. Cehennemi alevlerin koğuş girişini tıkaması kalabalığı revire yöneltmişti. Aramızda sadece demir parmaklıkların olduğu kanımıza susamış yüzlerce insan. Halâ ne olduğunu ve neden adli mahkumun bize saldırdığını anlamış değiliz. Herkes mahkumlara bağırıyor, “Bizden ne istiyorsunuz. Derdiniz ne? Bizimle alıp veremediğiniz ne var? ”. Mahkumlarına arasında fırça bıyıklı göze çarpan yegâne siyasi tipten karşılık geliyor, “Ulan kaç garibanı boğazlayıp mazgala attınız Faşist köpekler”
Şimdi her şey anlaşılıyor. Çok mükemmel bir provokasyon ve dolmuşa binmiş iki binden fazla mahkum. Karşılıklı bağırarak olayla ilgili konuşmalar oluyor. Kimyacı, “Her akşam sayım yapılıyor. Öldürülüp mazgala atılan mahkum olsa, sayımda ortaya çıkmaz mı? Hangi koğuşta mahkum eksiği çıkmış hele bir birinize bir sorun. Dolmuşa binmeyin. Ayılın.” Kimyacının bağırarak söylediği bu laflar mahkum arasında bir dalgalanmaya yol açıyor. Ön plana sürülen cami cemaatinden birkaç kişi, “ Adam doğru söylüyor” diye bağırmaya başlıyor. Ne fayda kalabalığın arasında basbayağı provokatör var ve “Faşistlere güvenmeyin. Yalan söylüyorlar. Siz de Faşist misiniz lan” diye bağıranlar olunca bize yakın mahkumların konuşacak hali kalmıyor.
Yanan tüplerin alevinden F 101 Koğuşu’na giremeyen ve tüpleri attıklarına atacaklarına bin pişman olan kopiller, bizlerin bulunduğu havalandırmaya girmenin yolunu arıyorlar. Demir iskeletli her koğuşta 15-20 tane bulunan banklardan birisini koç başı olarak kullanıp revirin havalandırmaya açılan kaynaklanarak iptal edilmiş kapısını yıkmaya kalkışıyorlar. Bankın iki yanından birer çift insan tutarak hızla revir kapısına vurmaya başlıyorlar. Her vuruşta adeta kapı bir gidip bir geliyor. Hayret edilecek şey kapının öyle ahım şahım sağlam bir demir kapı olmamasına rağmen yıkılmamasıdır. Kapı dediğimiz demir çerçeveli bir parmaklıktan ibaret ve kapı kasasına kaynakla puntolanmış. Halâ gözümün önünde canlanan o kapının, o darbelere dayanışına şaşar kalırım. Esirgeyen esirgiyor. Esirgiyor da az gelişmiş ülkenin geri zekalı çocukları bunu anlamıyorlar.
Bir yanda revir kapısına periyodik aralıklarla güm güm yüklenilirken diğer yandan revirin üst katından üzerimize bulabildikleri her türlü sert cisimleri atmaya başlıyorlar. Birkaç arkadaş bizim koğuşun üst katında WC pisuvarları arasındaki mermer levhaları söküp havaya kaldırıp yere bırakıyor ve parçaları toplayıp havalandırmada bizlere dağıtıyorlar. Bir taşlaşmacadır başlıyor. Hava tamamen kararmış, cezaevin idaresinin isyanı yatıştırmak için yaptığı anonslar bağırışlar arasında kaybolup gidiyor. Afyonlu İbo gür sesiyle, “Allahsız köpekler” diye bağırıyor. Revirden birisi havalandırmanın enine duvarına çizilmiş kurt resmini kastederek, “Sizin Allah’ınız bahçede, bahçede” diye yüksek sesle hırlıyor.