BU ARAŞTIRMA YAZIMI DİNLER ARASI DİYALOG DİYE YIRTINANLARA İTHAF EDİYORUM
Batının başlattığı ilk büyük sömürgecilik girişimi Haçlı Seferleri’dir. Yüzyıllarca devam eden ve günümüzde de değişik boyutlarıyla karşımıza çıkan bu hareket, Batının Doğu hakimiyetine ve sömürüsüne ne kadar çok önem verdiğinin bir delilidir. Haçlı Seferleri’nin görünür sebebi olan “Kudüs’ü dinsizlerden kurtarmak” motifi altında, çağımızda bile ustalıkla gizlenebilen asıl amaç, Doğunun toprak ve sayılamayacak kadar çok, baş döndürecek kadar bol olan diğer zenginliklerini ele geçirmektir.(1)
Haçlı fikri ilk defa 1049-1054 yılları arasında Papalık yapan Papa 9. Leon tarafından ortaya atılmıştı. 11. yüzyılın Papası 2. Urbain 1095’te Clairmond-Ferrand’da 1. Haçlı Seferi için propaganda konuşmalarını başlatmıştı. Daha önceleri para ile dağıtılan cennetten arsa alma ve günahların bağışlanması belgeleri şimdi bedavadan Haçlı Seferleri’ne katılacaklara dağıtılıyordu. Bu cennet belgelerini alan kimse cennete kavuşmak arzusuyla kendisini dönebileceği veya dönemeyeceği(ki çoğu zaman dönemiyorlardı) harbin tozu dumanı içine atıyordu.(2) Gerçek amaç Avrupa’nın işsizlerine iş, soylularına servet ve tacirlerine büyük çıkarlar sağlamaktı.(3)
Fransız tarihçi Louis Pierre Anquetil Haçlı Seferleri’ne katılan gönüllüler arasında dini hislerle hareket eden çok az insan bulunduğunu söylemektedir. (4)
Fransa’da din alanında Kardinalliğe kadar yükselen ve 1726’dan 1743’e kadar başbakanlık yapan Rahip Fleury Haçlı Seferleri için şunları söylemiştir:
(Haçlı Seferi, borca boğulmuş kimselerin borçlarından kurtulmak için; Kilise nizamlarına uymamaktan disiplin cezasına çarptırılmış ruhbanların affedilmeleri için; Manastırın ağır havasına dayanamayan rahiplerin Manastırı terk edebilmeleri için; fahişelere mesleklerine daha rahat icra imkanı bulmaları için fırsatlar ve kolaylıklar bahşediyordu.) (5)
Avrupa, Haçlı Seferleri sırasında açlıktan kıvranan yokluklar ve yoksulluklar diyarıydı. Bu dönemi tarihçi Yılma Öztuna “Türkiye Tarihi” isimli eserinde şöyle anlatmaktadır:
(Avrupalı, müthiş, bir fakr-ü zaruriyet içindeydi. Hükümdar sarayları bile çıplak taş yığınlarından ibaretti. Altın, değerli taşlar ve madenler, tamamen Türklerin ve başka Doğu kavimlerinin elinde birikmişti. Dünyanın bütün zenginliği Asya’da toplanmıştı. Dünya ticaret yolları, mutlak surette Müslümanların elindeydi. Avrupa en iptidai maddeler için bile, Doğuya muhtaç bulunuyordu. Bu maddeleri, altınla satın almaya mecburdu. Altın ise, Avrupa piyasasında görünmez bir meta haline gelmişti, tükenmek üzereydi. Üç asırdan beri Avrupa’da bir tek altın sikke kesilmemişti.)
(Avrupa’da(milyonluk İstanbul dışında) nüfusu yüz bini bulan hiçbir Hıristiyan şehri yoktu. Nüfusu yirmi bini geçen şehir sayısı ise, yirmiden ibaretti. Doğuda ise(milyonluk birkaç şehir dışında) her ülkede birkaç tane yüz binlik şehir vardı. Şehir ekonomisinin teşekkül etmediği Avrupa’da orta sınıf yoktu, esir ve fakir köylü ile zadegan diye başlıca iki sınıf vardı. Ziraat iptidai idi. Sulama sistemi yoktu. Fransa, Almanya, Venedik gibi büyük sayılan Avrupa devletlerinin yıllık geliri, en mütevazı Türk beyliğinin gelirinden azdı.)
Haçlı sürülerinin karakterini Hıristiyan aleminden bir çok aklı selim insan dile getiriyordu. Bunlardan Chalandon ve Vasiliev’den biri: (Keşiş Pierre’i takip eden haydutlar akıl ve insanlıktan mahrum vahşi hayvanlar idi.) derken diğeri de: (Bu sert hükmün kısmen öteki Haçlı sürülerine de tatbik edileceğini.) söylüyordu.(6)
Güya Kutsal Merkad’ı aramak üzere çıktıkları seferde, yol boyunca rastladıkları her şehri Kudüs sanan cahil vahşi güruhu, ulaştıkları her belde de vahşet örnekleri vermekte de gecikmezler. Yolları üzerinde bulunan Tuna vadisi’nin, Macaristan ve Bulgaristan ovalarının bütün şehirleri, halklarının Hıristiyanlardan oluşmasına rağmen yağma edildiler, yakılıp yıkıldılar. Yol boyunca bir çok Yahudi merhametsizce boğazlandı. Halkı Haçlı Seferleri’ne davet eden papazlar, adam öldürmek gibi büyük günahların bile, bir Müslümanın kanını dökmekle satın alınabileceğini ve günahtan arınılabileceğini ilan ediyordu.(7)
Bazı çevrelerce Türkoloji’nin kurucusu olarak kabul edilen Fransız tarihçi Joseph Deuignes şöyle demektedir:
(Din gayretiyle ayaklanan Franklar Kudüs’ü ve Doğu Hıristiyanlarını kurtarmaktan başka bir emel beslemez oldular. Bu Franklar arasında bir sürü serseri Obaş da Avrupa’dan çıkarak yalnız zengin olmak istedikleri için, feci cinayet ve rezaletler yapmak gayesiyle Asya’ya geçtiler. Bunların işledikleri cinayetler, bir kısmının gösterdikleri taasuplar, o zaman birleşmiş olan şövalyeliğin karışması ve daha aydın bir nesil çocuklarının bu çeşit savaşlar aleyhinde bulunmalarına sebep oldu.)
Deguignes; Haçlı Seferleri’nin milyonlarca Avrupalının hayatına mal olduğunu belirttikten sonra şöyle demektedir:
(Kibarlar kafirleri Kudüs’ten kovarak günahlarının affını elde etmek için mal ve mülklerini sattılar veyahut rahiplere verdiler.)
Çoğunluğu Katolik Hıristiyanlardan oluşan Haçlı sürüsüyle Ortodoks Hıristiyan Bizanslı Rumların sadece damak zevkleri ayrıydı. Birinci Haçlı Sefereleri sırasında Bizans Kralı olan Aleksi Komnen’in kızı tarihçi Prenses Anna Komnen yeni doğmuş Müslüman Türk çocuklarını Haçlıların şişte kızartarak, Bizanslı Rumların ise suda haşlayarak yediklerini yazmaktadır.
(1) Vahşi Batı (Dr. Sedat Cereci)
(2) Demokrasi (Prof. Dr. Muhammed Kutub)
(3) Doğu Problemi (İsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu)
(4) Vahşi Batı (Dr. Sedat Cereci)
(5) Batının Doğu Politikasının ahlaken İflası (Ahmet Rıza)
(6) Selçuklular Zamanında Türkiye (Prof. Dr. Osman Turan)
(7) Vahşi Batı (Dr. Sedat Cereci)
FİKRET OĞUZTÜRK