Cezaevi Savcısı denetim esnasında hücreler bölgesini gezerken şerefsiz İsmail’i hücrede görür ve Başgardiyana niçin hücreye atıldığını sorar. Başgardiyan da olup biteni anlatır. Adam ülkücüler lafına tahammülü dahi olmayan bir kafa yapısına sahiptir ve küplere biner. “Bu cezaevini ben mi yoksa ülkücüler mi yönetiyor? ” diye bağırarak İsmail’i alır F 101 Koğuşu’na gelir.
Ondan fazla gardiyanla birlikte Cezaevi Savcısı, yanında şerefsiz İsmail’le koğuşa girince her kes şok olmuştur. Savcı şerefsiz İsmail’e kendisinin kim tarafından dövüldüğünü sordu. Şerefsiz İsmail önce Tatar Halil’i, peşinden bir iki kişiyi gösterdikten sonra “Hepsi sayın savcı hepsi” dedi. Sıranın en ucunda duran Afyonlu İbo sinirlerine hakim olamayarak savcıya, “Ulan dümbük, bu şerefsiz o kadar hoşuna gittiyse al karına götür…..” deyip üzerine doğru hışımla yürüdü. Tabiidir ki, kırk kişi de savcıya doğru hışımla saldırmaya başladı. Sıkıyı gören savcı gardiyanların açtığı insan koridoruna girdi ve gardiyanlar önümüzü kapattılar. Her ne kadar gardiyanlar yumruklanıp yerlerde süründürüldüyse de savcı bir kere elden kaçmış oldu. Gardiyanlar tekme tokat koğuştan atılıp Malta’ya(Koğuşların kapılarının sıralandığı koridor) çıkıldıysa da savcının sırra kadem bastığı ve ara parmaklıkların kilitlenerek kendisini garantiye aldığı görüldü.
Büyük bir öfkeyle koridorda ne kadar cam varsa darma duman edildi. Adli koğuşlardaki mahkumlar gürültü üzerine koğuş kapılarındaki ufak pencerelerden ona buna durumu soruyorlar ve “İsyan İsyan! ” diye tempo tutarak bizlerin koğuş kapılarının kilitlerini patlatarak isyan başlatmamızı istiyorlardı. Topluluk biraz sakinleşince başkan yüksek sesle;
“Bu bölmedeki tüm mahkumlar lütfen beni dinleyin. Biz istersek şu anda isyan çıkarabiliriz. Feriştahından da çekinmeyeceğimizi bilirsiniz. Lakin çıkacak isyanın bedelini mahkumlar ağır ödüyorlar. Bilirsiniz ki, her isyandan sonra mahkumları Türkiye genelinde cezaevlerine dağıtırlar. Kurulu düzeniniz bozulur. Çoğunuzun ailesi İstanbul’da ikâmet ediyor. Lütfen herkes dağılsın.”