Koğuşta ilginç birisi vardır. Bakırköylü Orhan. Arkadaşları ona bazen Harika bazense Afrika diye seslenirler. Gerçekten Orhan harika bir çocuktur. Cezaevinin o dar imkanları içinde icatlar yapan bir mucittir. İcatlarını akşam yemeklerinde ve tam yemeğe başlanacağı esnada yapar. Yemek öncesi kahkaha tufanıyla adeta bizlere iştah şurubu içirir.
Tam yemeğe başlanacak, Orhan avuçlarının arasına sakladığı bir şeyle gelir ve
“Arkadaşlar bir dakika” diyerek avucundaki şeyi herkesin görebileceği bir pozisyonda bir yemek masasının üzerine indirir.
Yarısına kadar su ile koyulmuş ufak bir ilaç şişesinin ağzına sigaranın metal kaplı kağıdından bir düzenek yapmış, tam ortasına yanan bir sigara yerleştirmiştir. Mahkumların vakit geçirmek için el işi yaptıkları içi boş naylon kablo kılıfından yarım metre kadar kesmiş şişenin içine yerleştirmiştir. Orhan kablonun ucundan bir iki nefes çekip dumanı gösterdikten sonra topluma seslenir:
“Arkadaşlar, bu gördüğünüz sağmalcılar marka bir nargiledir.”
Kendisi içi boş kabloyla nargilesini içmeye devam ederken ortalığı yeri göğü inleten kahkaha kaplar.
Hiç unutmam. Yine bir gün tam yemeğe başlayacağız, Orhan’ın “Arkadaşlar bir dakika” sesiyle herkes Orhan’a, daha ziyade avucundaki gizlediği şeye bakmaya başladı.
Orhan: “Arkadaşlar lütfen bu masanın etrafında toplanın. Bugün size çok ama çok önemli bir şey göstereceğim. Bu şey çok küçük olduğu için diğer masalardan göremezsiniz.” Der.
Herkes o masanın etrafına toplanır. Orhan havasını ata ata avucundaki şeyi masanın ortasına bırakır. Bu 1 santime 2 santim ebadında beyaz bir kağıttır. Ama bu kağıt yürüyen bir kağıttır. Masanın yüzeyinden yarım santim kadar yüksektedir ve hareket etmektedir.
Orhan: “Arkadaşlar bu gördüğünüz yüzde yüz yerli ilk Türk motorudur” der ve kağıdı ters çevirir. Görüntü, iri cins 3 sinek kanatlarından kağıda yapıştırılmış olup ayaklarını oynatıp durmaktadırlar. Orhan’ın sesi yükselir,
“Bu gördüğünüz ilk yerli Türk motoru 3 sinek gücündedir.” Koğuş sakinleri gülmekten kırılıp geçmiştir adeta.
Orhan bu, fıtır zeka bir çocuk. Sanyo marka bir teybi vardır. Tuşları piyano tuşu gibi bir şey. Bir gün koğuştaki merkezi sisteme bağlı anons hoparlörünün muhafazasını söker. Teyple hoparlör arasına bizlerin aklının ermediği birkaç kablo bağlantısı yapar ve teybin mikrofonunu eline alarak koğuş sakinlerine:
“Arkadaşlar söyleyin kimi tahliye ettiriym”
Kimse böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal vermemektedir. Orhan ısrar eder. Birisi bir isim verir.
Daha sonraları kendi örgütü tarafından Paris’te ensesine bir kurşun sıkılarak öldürülen bu kişi, karşıt görüşten ve 10 ayrı suçtan tutuklanmıştır. Tahliye olması gayrı kabildir.
Cezaevinde anonsları tahliyesi yaklaşan mahkumlar yaptığı için, sabit ve alışılmış bir ses yoktur. Orhan, teybin bir düğmesine basar ve anonsa başlar.
“…….., …… tahliyecisiniz tahliye olmak üzere sağ bölme kapısına geliniz” Bu anonsu 3 kez tekrarlar. Tabi bu anonsun tüm cezaevinde duyulup duyulmadığını bilmemiz mümkün değildir. herkes Orhan’la dalga geçmeye başlar ama Orhan kendisinden gayet emin durmaktadır.
“Bekleyin” der.
Siyasi tutuklular tahliye olan arkadaşlarını toplu olarak marşlar eşliğinde sağ bölme kapısına kadar yolcu etmektedirler.
Anonstan 10-15 dakika sonra, karşı bölmeden marş sesleri gelmeye başlayınca herkes şok olur. Orhan haklı çıkmıştır.
Bir 10-15 dakika daha geçince Orhan teybe bir mehter kaseti koyar.
“Arkadaşlar mahkumların milli duygularının yükselmesi için mehter marşı dinlemelidirler.” der.
Evet bütün ceza evi mehter marşı dinlemektedir.
5-10 dakika daha geçince karşı bölmeden bağrışıp çağrışma sesleri gelir. Bunu metal kapılara vurma ve peş peşe cam kırılma sesleri takip eder.